“Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok.”
Oğuz Atay

Oğuz Atay’ın ilk romanı olan Tutunamayanlar, Türk edebiyatının en derin, en çetrefilli ve bir o kadar da etkileyici eserlerinden biridir.
1970 yılında TRT Roman Ödülü’nü kazanmasına rağmen yayımlandığı dönemde fazla ilgi görmemiştir. Bu yüzden Atay, Günlük adlı eserinde “Ben, yaşarken unutulmuş biriyim.” diyerek bu duruma sitem eder.

İlk kez okuduğumda, Turgut Özben’in iç dünyasına girememiş, metnin ağırlığına teslim olmuştum. Ancak Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” ve “Anayurt Oteli” romanlarını okuduktan sonra, Tutunamayanlar’a yeniden döndüğümde bambaşka bir deneyim yaşadım.
Bu kez elimden bırakamadım; kelimeler bir girdap gibi içine çekti beni.

Roman, Turgut’un arkadaşı Selim Işık’ın intiharı ile başlar. Turgut, Selim’in ölümünden sonra onu tanıyamadığını fark eder ve geçmişine doğru bir yolculuğa çıkar. Selim’i tanıyan herkesle konuşur, ama her biri ona farklı bir Selim anlatır.
Bu arayışta Turgut, sadece Selim’i değil, kendini de keşfetmeye başlar.

Selim, düşünen, sorgulayan, varoluş sancılarıyla boğuşan bir karakterdir.
Dünyaya, insanlara ve yaşama “tutunamayan” biridir.
Turgut ise dostunun izini sürdükçe onun dünyasına karışır; sonunda o da bir “tutunamayan” haline gelir.

“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”

Oğuz Atay’ın bu eşsiz romanı; bireyin yalnızlığına, topluma yabancılaşmasına ve anlam arayışına bir ayna tutar.
Her sayfasında kendinizden bir parça bulur, Turgut ve Selim’in dünyasında kendi varoluşunuzla yüzleşirsiniz.

Diğer kitap inceleme yazılarımız için buraya tıklayabilirsiniz.

Tutunamayanlar kitabını satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Leave a comment